Karanlığın Mahremi

Deniz Baykal’ın mahremiyetinin deşifre edilmesi, Türkiye siyasasını yeni bir dönemin eşiğine getirdi gibi bir şey. Kılıçdaroğlu yeni genel başkan ama onunda diğerini aratacağını herkes az çok tahmin ediyor. Neyse konu bu değil ama ilintili. Kaset skandalı sonrası babam mahremin ne demek olduğunu sordu. Bende insanların gizli kalmasını gerektiren boyutu gibi bir açıklama yaptım. Sözlükten baktım: haram, şeri bakımdan doğru olmayan, bu yüzden kendisinden kaçınılması gerek bulunmayan, gizli, sır vasfı olan; mahrem meseleler, sır saklanmayan yakın kimse, sırdaş.(Mehmet Doğan) Bundan başka mahremden türeyen diğer kelimelerde açıklanmış.
Bugün Taraf gazetesinde Nilüfer Göle’yle bir söyleşi yapılmış. Modern dünyanın mahremiyeti açık ettiğini, her tarafı aydınlattığını, gizli tutulması gereken şeyleri faş ettiğini söylüyor mealen. Kendisininde karanlığı sevdiğini, çünkü kendisini düşünmeye ittiğini belirtmiş. Avrupa’da yaygınlaşan burka tartışmalarına şunu diyor: Burka azınlığın gücü, modernitenin aydınlık dünyasından kopuş. Gölgeyi, karanlığı hatırlatıyor bana.  Ne güzel! Her şey aydınlık mı olacak kardeşim. Tam mahrem. Biz “modern mahrem” diyorduk. Bu, modernliğe karşı tam karanlık. Ben de zaten tam aydınlıktan yana değilim!

Burka tartışmalarının bizlere bir şeyler hatırlatacağını söyleyen Nilüfer Göle, burkanın içine sızamayan moderniteye göndermelerde bulunuyor.  Kamusal alanın aydınlığına karşı, örtünün karanlığı. Ülkemizde de başörtülüler üzerinden yapılan tartışmalarda örtünün kadını aydınlatmayacağı söylemleri hakim, bundan da ileri gidip kadını geri götürdüğünü bile iddia ediyorlar. Oysa Nilüfer Göle çağdaşlaşılamayacağını, bunun zaten şimdiki zamana ait bir mevhum olduğunu belirtiyor. Yıllar önce Rasim Özdenören’in ilkel’lik üzeri yazdığı bir yazıyı hatırladım. İlkel’likte kurgulanan bir şey. Biz ‘çağdaş’ olduğumuz için geride kalan ilkel oluyor. Rasim Özdenören’de ‘ilkel’liğin batının bir ürünü olduğunu, batının kendisi dışındaki her şeyi ilkel gördüğünü söylüyor Kafa Karıştıran Kelimeler kitabında. En son şunu diyor: İlkel insan bizim bugün katlanmak zorunda olduğumuz vahşete katlanamaz.
Nilüfer Göle kadınların önlerde olmadığı eleştirisine katılmıyor. Kadınlar bugün her yerde konuşuyor. Gazetelerin bu bağlamda böşörtülü yazar arayışlarına girdiğini söylüyor. Her yere cevap yetiştirmek zorunda olmadıkları ekleyerek şöyle diyor: Loş, mahrem gibi sükût da alternatif bir eylem biçimi olabilir. Gücün tek kaynağı dil değil.
Şurası ilginç ki ‘diğer kadın’larınların başörtüsü takmasının bile yeterli olduğunu söylüyor.
Çok güzel. Kadının aslı olarak gördüğü kimliğini sahiplenmesi dünyada yeterince bir siyaset olarak algılanmaya yeter değil mi zaten.
Daha öncede Fatma K. Barbarosoğlu geleneksel toplumda kadının rolünün görünmezlik üzerine kurgulandığını söylemişti. Nilüfer Göle’nin söyledikleri hakkında yazar mı, bekleyecez. Diğer başörtülü yazarlar gibi.

Etiket(ler): , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir cevap yazın