Gururla Bakıyorsunuz Dünyaya – Nazlı Nesibe Kılıçoğlu

Gururla bakıyorsunuz dünyaya: hiçbir şey olmamış, yaşanmamış, kaybolmamış gibi… Ama bir şey demeden sussun yine de olmayan, yaşamayan, kaybolmayan! Kim bilir şu an hepimizin yaşamasıdır aslında garip ve dehşet verici olan? Doğru ama, bunları söylemenin hiçbir zaman yeri ve zamanı olmayacak belki de! Her şeye rağmen farkında olmadan silin gözlerinizi haritadan, hiç bilmeden kendi ateşinizi kendiniz karabilirsiniz.

Biz ise yanalım öyleyse, başkası bizi ateşle eş tutarken… Oysa ne halimiz kalacak veya haklılığımızı kime anlatacağız susarak kardeşimizi öldürürken? Mağdur olduğumuz kadar adaletli ve haklı olmamız gerek değil midir? Ve uzaklardan bütün olanları büyüttüğümüze dair gölgeli sesler duyuyoruz. Kalbimiz yavaş yavaş solduktan; gözlerimizi ölümle kendimiz sildikten; bilmeme hürriyetimiz olmadıktan; susma gibi saçma bir seçeneğimiz bulunmadıktan; güneyin doğusu asyada, ülkelerin kuzeybatılarındaki etnik temizliklerden(!); barış ödülleriyle katliamlardan; kendi ülkesinde yabancı olanlardan; yağmurların içinde yangınların çokluğundan sonra mı? Ve bütün bunlardan sonra yolumuzda yürümediğimizi bize nasihat veren karanlık bir ışık beliriyor yine.. “Ey insanlar insan olun! En azından -mış gibi yapın…” isteğinde bulunmak mı yargılanma sebebimiz? Tüm yanlışlıklara karşı gerçeklik tohumlarını yollara serpmek ve gerçeğin sözlü imtihanı olmak mı yolumuzda yürümememizin göstergesi? Bazı şeyleri görmemiz için ayağa mı kalkmamız gerekiyor, dünden hazırız. Öyleyse neden! Kalbimiz ötede ölürken… Bizim burada yaşamaya calışmamız?
Ama durunuz…
Doğrudur. Korkmuyoruz! Ne söylediklerimizden, ne de yargılanacağını sandığımız yazdıklarımızdan.. Ürkmüyoruz! Susmak gibi keskin bir silah varken kurşundan… Öğrendik! Bastırırken duygularımızı, bastırdıklarımızın esiri olduğumuzu.. Anladık! Zulüm yapan bir toplumun önceden başka bir zulme uğraması onun yaptığı zulmü gölgeleyemediğini, gördüğünü ve hiçbir şey yaşamamış gibi gördüğünü yaptığını.. Baktık ve görüyoruz! Zulmün yaptıklarından ve yaptığından çok hala yaşamasının daha acımasızca olduğunu…
Ve ne olur yine de?..
Her şeye rağmen susman gerekir, eylemli tepki vermemen gerekir.. Ve bağırıp söyleyemezsin gerçekleri! Öyleyse yazarak bağırıyoruz size: Gücünüz büyüdükçe, kalpleriniz yaşlandı! Gücünüzü kullandıkça, kalbiniz büsbütün öldü, yok oldu! Kan ile beraber olmaktan vaz geçmediniz, azametinizle gafletten kurtulamadınız! Ağladık, ağlıyoruz ama ağlamayacağız! Ağlamamız ve insanların göz yaşları asla ve asla gösteriş değildir.. Ancak şunu da biliyoruz: Eğer gaflet içinde olur ve hiçbir şeyin farkına varamazsak ağlamalarımız ne fayda eder! Şunu da unutmayınız: burada ve her yerde bu mektubumuz size sizin gerçek yüzünüzü göstermek için, hüzünlere katlanıyoruz ama susmayacağız…
“Ah benim acı ve tatlı kardeşim! Şimdi bulamadığımız yıllar önceki gülüşünden öpüyoruz. Bilirsin, düşünmek tehlikeli ve bir o kadar zor ki. Biz ise şimdi seni, kardeşimizi düşünüyoruz. Yere göğe sığdıramadığımız kardeşlerimizin metrekarelik alanlara sığdırılmaya çalışılmasını. Ama yine de acılarımızın adındaki umudun hikayesini birlikte yazacağız.. Hiç gerçekleşmeyecek olsa bile!..
Bu hikayeyi biz yazıp biz silelim kardeşim.
Öncelikle hikayemizin gerçekleşeceği bir dünya yazalım. Herkesin onun dönüp dönmemesinden çok döndürenini düşündüğü bir dünya…
Sonra günleri saatlere, saatleri dakikalara bölüp susarak aklamayalım mutsuzluğumuzu. Bu yüzden tek bir tane şehir olsun bizim dünyamızda. İnsanlar memleketlerinin menfaatini düşünse bile aslında tüm herkesin iyiliğini düşünme mecburiyetine dalıp kendilerine muhalefet bulamasınlar. Kendi yanlışlarını kendileri -tüm herkes- düzeltip elâlem ne der entrikalarıyla bahane bulamayıp zararsız isteklerini gerçekleştirebilsinler. Herkes farklılıklarıyla güzel olsun. İnsanların sahte tüzüklerine, insanı nesneleştiren kurallara uymayanlar, farklı olduğu için dışarıya atılanlar yargılanmasın ya da.  Birlikteliğimizi sağlayan değişik samimi huylarımız olsun. Samimiyet mesafeden güzeldir çünkü. Biraz çocukça ya -ki en güzeli- biraz da uçmayı kuşlara bırakmaktır aslında. ‘İnsanların havalarda uçtuğunu ama bir gün mutlaka yerde öleceğini’ düşünerek hepimiz farklı düşünsek de aynı yerde yürüyelim mesela. ‘Onlar biz, biz onlar’ kaidesini söyleyerek değil bizzat yaşatarak kast sistemlerini yıkalım boylu boyunca. Yalansız olsun sözlerimiz ve sözde kalmasın yaptıklarımız. Dostumuz düşmana, düşmanımız dosta dönüşmesin bu garip dünya gibi… Gel.. Biz şimdiden başladık bile: bombaları uçurtmalarla durdurmaya…”
Yine de gururla bakıyorsunuz dünyanıza!
Neyse işte bazen tek bir şey söylememiz gerektir, o da hiçbir şey olur..
Kendi savunduğumuz insanlığın pankartlarını astık aklın uçurumlarına… Tek bir bölümlü, herkesin eşit olduğu statükoyu (!) serdik direniş yolumuza, yaylamıza… Anladık, eğer şiir asamıyorsak tüm kalplerin şehir duvarlarına, sloganımız hazırdır:
“Kahrolsun İnsanlıksızlık!”
Etiket(ler): , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir cevap yazın