1 Mayıs’ın gösterdikleri

yazı

 

Küresel ayaklanma günlerinden 1 Mayıs’ta biz de altıncı defa alanlardaydık.

Bir mücadele, var oluş, ayağa kalkma, ezilenlerin yanında yer alma usulü olarak İslamcıların 1 Mayıs’ta mücadele sahnesinde yer almalarına öncülük eden bir geleneğe sahibiz. Bu tarihi sorumluluğumuz derinleşerek sürüyor.

1 Mayıs’ın altı sene önceki kısır tartışmalardan kurtularak muhalif İslami çevrelerde sembolize ettiği rol giderek belirginleşiyor. Kapitalizmin yerel ve küresel ölçekte zalimliği derinleşirken mazlum halkların, kaybolan bireylerin yanında duracak böyle bir güne bîgâne kalmak devrimci bir hareket için düşünülemez.

1 Mayıs’ın tarihi kökenlerini ikide bir vurgulamanın artık pek bir anlamı yok. Yine o köklerin ehemmiyeti, buraya evrilen niteliği elbette önemlidir lakin köprülerin altından çok sular aktı. Bugün başka bir dünya var, başka aktörler ve başka zeminlerle karşı karşıyayız.

İslamcı bir hareketin 1 Mayıs üzerinden siyaset üretmesi Türkiye özelinde bambaşka bir yere tekabül ederken küresel ölçekte de küresel istikbârı hedeflemesi bakımından pozisyonu son derece mühimdir. Küresel kapitalizme karşı küresel intifada perspektifi çok büyük bir mücadele hattını ifade ediyor. Bu hat, henüz ana hatlarıyla belirginleşmemişse de kuruluşu bağlamında niyet beyanı olarak kendini inşallah somut bir aşamaya taşıyacaktır.

Nebevi usûlün neliğine dair Müslümanlar arasında süregiden tartışmaların bugün yeni bir aşamaya ulaşması gerekiyor. Bilindik teorilerin yenilenmesi kaçınılmaz. Çoğunda teorik bakımdan haklılık payları oldukça yüksek kimi tezlerin pratikte hangi yollardan ilerleyeceği üzerine daha çok kafa yorulmalıdır.

Nebevi metod terkibinin Firavun’la hesaplaşmayı, Nemrut ve Ebu Cehil’le kapışmayı mukadder görücü içeriği önemlidir ve bu niyet 1 Mayıs’ın iradesiyle birleşmektedir.

Bugün 1 Mayıs, çoğu zaman sadece işçi dolayımında ele alınmaktadır. Bu ısrarın arkasında egemen kapitalist irade vardır. Bu açıkça görülüyor. Bir de kapitalizmin devasa, ürkütücü kuşatıcılığını, tahakkümünü göremeyen, sadece birey olarak işçinin maddi kazanımına odaklı ve ötesine kafa yormak istemeyen mücadele biçimleri bu ısrarda bulunmaktadır.

Birinci ısrar anlaşılabilir ve egemenler için son derece makul bir yönelimdir lâkin ikinci ısrar gerçek hedefi ıskalayan ve ıskalattıran bir ifsadı işaret eder.

Medeniyet teorilerinden birey ve topluma uzanan ıslah ve ifsad tartışmalarından kopuk bir işçi mücadelesine sıkıştırılan 1 Mayıs ritüeli asla kabul edilemez. Sendikal mücadelenin yozlaştırıcı iç ve dış etkenler sonucu yaşadığı geri çekilme, evveliyatındaki problemlerin de katkısıyla iyice görünür hale gelmiş ve salt o kimliğin yıkıcı ve yapıcı bir dinamiği kalmamıştır.

Müstekbirlerin baskı ve zulümleri karşısında savaş, işgal ve sömürü zulümlerine teslim alınmış halkların diriltici bir mücadele hattına ihtiyacı aşikârdır. Müslümanlar olarak bizim vahiyden başka diriltici bir çağrıya kulak vermemiz düşünülemez. Vahyin çağrısına tutunamayan mazlum ve mustazafların uzun erimde sağlam bir kulpa sarılabilmeleri mümkün değildir.

Bugün neoliberal saldırganlığın asgari ücret, taşeronluk gibi modern kölelik olarak tezahür eden biçimleriyle hesaplaşma şekil ve amacı üzerinde düşünülmelidir. Firavun’un İsrailoğullarıyla yaşadığı karşıtlık bizim yolumuzu aydınlatan sahih bir örnek olmalıdır.

Yaşanan zulümlerin yarattığı çelişkiler zulümlerin kaynağını gösterir, bu çelişkilerin işaret ettiği firavunluğun ortadan kaldırılması İslami çabaların temel hedefi olmalıdır ki peygamberlik görevi tevdi edilen Musa’ya verilen ilk emir kötülüklerin üreticisi olan tağut Firavun’la kapışmaktır!

Küresel ve yerel Firavun düzeni iç güvenlik yasasından mültecilik gerçeğine, Ortadoğu’ya dönük ABD-NATO saldırganlığından asgari ücret zulmüne, anlamı iptal eden rekabetçi eğitim politikalarından Roboski yok saymasına, saray inşacılığından İslam’ın saltanat için araçsallaştırılmasına kadar iç içe geçmiş bütünsellikte çıkmaktadır karşımıza. O bütünlük, Firavun düzenlerinin çelişkileri olarak yol haritamızı kendiliğinden çizmektedir.

Özellikle çeviri literatürün küresel düzlemde öne çıktığını dillendiren mücadele biçimleri hakikatle irtibatlanmaktan ısrarla kaçınan postmodern bir mahiyet arz ediyor. Müslümanlar için, akademilerde ya da kendi okuma çevrelerinde belirginleşen ve bence üzerinde fark edilir müzakerelerin yürütülmediği önemli, saptırıcı bir durumdur bu.

Siyasi olan üzerinden ilerlemeyen 1 Mayıs ritüelinin egemen ifsadı hedef almayan kifayetsizliği zalim şirk düzenleri için herhangi bir tehdit oluşturmayacağı açıktır. “Balık baştan kokar” veciz ifadesinin karşılığı İslami siyasi yönteme yansıması, bu hikmet üzere yol alınması ve bir hakikat/tevhid merkezine odaklanılması gerekiyor.

Mekke ya da Mısır’da boy veren kölelik, câri paradigmayı kökten reddeden ve ona başkaldıran bir yola çıkışla hedef alındı. Kur’an’ın hakikati işaret eden örneklemeleri bu bağlamda anlaşılmalıdır. Çelişkiler üzerinde, hakikati perdeleyecek öncelemelere vahiy yer vermez.

Şehirlerin cadde ve meydanlarını mazlum ve mustazafların siyasetine kapatan egemenlere karşı bu bilinçle ayağa kalkmak 1 Mayısların ve o çizgide sürecek mücadelenin ana damarını oluşturmalıdır. Aksi takdirde egemen paradigmanın muhalif unsurları yutuvermesi pek bir mümkündür.

 

 

 

 

 

 

 

Etiket(ler): , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın